29 Mart 2009 Pazar

Biraz daha üşümek

Küçükken gülmekten bayılarak yaptığımız oyunlar yada eğlencelerimizde mutlaka biri çıkar 'tadında bırakın' derdi..Düşünür düşünür anlayamazdım. Neden tadında en zevkli anında bırakacaktık ki?
Sonra sonra anladım ki, tadında bırakmadığımız herşey acılaşıyormuş. Nedensiz üşüdüğüm, omuzlarıma aldığım mavi polar battaniyemin altında puslu soğuk ve cansıkıcı olup olmadığına henüz karar veremediğim bugünde, hiç bir şey gibi hayatı da tadında bırakamadığımı düşünüyorum.

Kasım 2008 de yazdığım bu satırlar, bu sabahla ne kadar örtüşüyor. Tek fark hava çok daha soğuk ve tadında dahi bırakacağım hiç bir şey istememem. Zaten bunu hiç beceremedim.

27 Mart 2009 Cuma

mesaj kutusu 2

İlk mesaj kutusu fikri ekim 2007 de belirmiş kafamda :) Bu akşam okuyunca hem güldüm hemde geçmişi yazdıklarımızı mutlulukla andım..
Bu mesaj kutusunun amacı, blogdaki yazıların altına gerekli gereksiz yorum yapılmayıp, konuyla alakasız şeylerin buraya yazılmasıdır.(selam, sabah, hatır sorma, mod bildirme gibi :)) Aslına bakılırsa şikayetçi değildim bu durumdan ama böyle daha sempatik derli toplu ve estetik olacak..amma misyon yükledim mesaj kutusuna :))
Sinyal sesi yok, istediğiniz zaman mesajınızı bırakabilirsiniz:)

üç ortalıymış bu defter

Yırtmak istediğin sayfalar çoğaldıkça, defterinde önemi kalmıyor..süslü püslü kabı örtse de, kopmuş karalanmış sayfaları..ve ne yazık ki her defterin tek bir etiketi oluyor..
Çaba göstermeden istediği hayatı dizlerinin dibine bekleyenlere kızıyor, kızdığım şeyleri ise özlemiyorum..
Sıvıdan katı hale geçmiş birkaç cümle var aklımda..Anlamlıyken anlamsızlaşan, anlamsızlaşmışken uzaklaşan, uzaklaştıkça içimi sızlatan..sızlatırken, gözlerimden çıkan..
Tam 7 ay oldu.. her yere her şeye iyi de kötüde olsa alışıyormuşsun. Anladım ki mesafe kendisiymiş insanın.
Kuşlara taş atan çocuklar gördüm bugün..
Bugün annemi özledim..
Özledim de belli edemedim.

20 Mart 2009 Cuma

Mutluluk_lar, dilerim..

Minik bir bedeni uyurken izlemek, nefesini dinlemek mutluluk..Ve kızarmış ekmekteki anne tadı. Yine , annemin evinde bildik nevresim kokusuyla uyanıp kahvaltının hazır olduğunu bilmektir mutluluk..
Gökkuşağıdır, yavru köpeklerin patileridir, uçağın tekerleklerinin ülke topraklarıyla buluştuğu o ilk sarsıcı anda göz yaşımla beraber hissettiğimdir mutluluk.
Taze çimen, neskafe ve yağmur kokusudur mutluluk. Arabanın silecek sesidir uzun yollarda ve en sevdiğin şarkının sesini açıp bağıra çağıra söylerken ayağını gazdan hiç çekmemektir.
Kaz ve ördek sesidir, turuncu gün batımıdır ve Türk Sanat Müziğidir. 06 plakayı görmektir. Sıcacık künefe dilimidir. Ceketinin cebinde geçen sonbahardan kalma sürpriz bir para bulmaktır. Gecenin yarısı ansızın işkembe çorbası içmek için paldır küldür çıkmaktır. Kuzen ve amca oğullarıyla eski deliliklerimizi konuşup o günlerin heyecanını tekrar içinde hissetmektir mutluluk.
Topraktan, havucu söküp çıkarmak ve çileklerin kızarmasını beklemektir.
Akşama ne yemek yapacağını düşünmeden dışarıda yemek, uzun süre görmediğin sevdiklerinle kucaklaşmaktır mutluluk. Milli piyango biletine sürekli amorti çıkmasıdır. Ve mor kazağınla uyumlu sümbüllerdir odanın içini kaplayan kokusuyla.
Tekneden, ‘deniz’e atlayabilme cesaretini bulmaktır sonunda ve aç bir çocuğun doyması üşüyen ayaklarının ısınmasıdır. Sessiz teşekkürlerdir mutluluk. Harman dalıdır, miskettir..Hiç bir şey yapmayabileceğin bir güne uyanmak yada bunun düşüncesidir mutluluk..Beklediğinin geldiğini pencereden görmektir…
Mutluluk, şu anda bu satırlardan sonra yüzüme yerleşendir..


Aylin bir süre önce sormuştu mutluluklarımı, ufak bir demet sunmuş oldum böylelikle..
Okuyan herkese mutlu hafta sonları diliyorum..

15 Mart 2009 Pazar

Uğursuz Kırmızı

Uğursuz olan kırmızı mı?
Mutlu anlarımı bir uçurtma farz edersek, ardında takılı olan kuyruğu ise üzüntü sıkıntı anlamına geliyor.İllaki peşinden geliyor can sıkıcı şeyler..
Bu akşam fark ettim ki son aylarda ne zaman kırmızı giysem akşamına beni sarsacak yada çok üzecek bir şeyler yaşıyorum. Oysa kırmızıyı kendime çok yakıştırırım ve üç kuruş fazla olsun kırmızı olsun esprisini yaparız :)
Son bir kaç ayda bu rengi giydiğimin sonrasında ayak parmağım sakatlanmış(ki hala geçemedi) bir defasında bir arkadaşımla bağlantılı konuya çok üzülmüş, yine başka bir sefer kızım 41 derece ateşlenmiş ve bu akşam ise hak etmediğim söz ve tepki ile karşılaşıp hayli üzüldüm. Öyle ki kırmızı saten ceketimle kızarıp kanlanan gözlerim uyum sağladı. Son bir aydır yaşadığım hastalıkla beraber neskafe içmeyi bırakmış daha doğrusu canım içmek istememişti. Az önce kocaman bir kupa neskafe hazırlayıp içtim ama ne tadı ne kokusu beni mutlu etmeye yetmedi.
Aleni iç döküşlerim nadirdir, bu iç döküş mü onu da bilmiyorum. Şu an bildiğim bir süre kırmızı giymeyeceğim.
Keyifli bir gündü ama gece değil.
İllaki bir suçlu olmalıysa, suçlu kırmızı..
Biliyorum, kolay yolu seçtim..

14 Mart 2009 Cumartesi

Uçurtma Avcısı

Kaliforniya’da yaşayan Amir, ülkeye Taliban rejiminin gelmesinden sonra Amerika’ya göç eden Kabil’li zengin bir tüccar ailenin oğludur. Yıllar sonra çocukluk arkadaşı Hassan ve karısının Taliban tarafından öldürüldüğü haberini alır. Arkadaşının başı dertte olan oğlunu bulmak ve onu kölelik yaşamından kurtarmak için Afganistan’a geri döner.Afgan yazar Khaled Hosseini’nin aynı adlı best-seller romanından uyarlanan “The Kite Runner”'ın yapımcılığını Sam Mendes, Walter F. Parkes ve Laurie MacDonald’ın gerçekleştirdi. Senaryosunu ise “25th Hour”daki çalışmasından tanıdığımız David Benioff ile Khaled Hosseini beraber yazdılar.

Aslına bakarsanız niyetim kitabını okumaktı ama sabırsız davranıp filmini izledim. Romandan uyarlanan filmler genel olarak kitabın tadını veremezler. Filmi beğendim. Yüreğe dokunan bir konusu ve sahneleri var. Filmin konusuyla ilgili yukarıdaki açıklama, içeriğini öylesine yansıtıyor. Olaylar duygular çok farklı.
Bir sahnede babasının içki içtiğini gören çocuk, 'okuldaki mollalar içkinin büyük günah olduğunu söylüyor ' der babasına. Babasıda mollaları boşvermesini:) en büyük kötülüğün günahın hırsızlık/ çalmak olduğunu aşağıdaki cümle ile söyler.....

Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşam çalarsın. Karısını bir kocadan, çocuklarını bir babadan mahrum edersin. Yalan söylediğin zaman, bir insanın gerçeğe ulaşma şansını çalmış olursun. Aldattığın zaman, bir insanın doğruluk, adalet hakkını elinden alırsın. Çalmaktan daha büyük bir kötülük yoktur.

Filmi buradan izleyebilirsiniz. Mutlaka izleyin derim. Özellikle bir kaç sahne var ki akıldan çıkacak gibi değil.

10 Mart 2009 Salı

'deniz'in dibi

Kendimle birlikte kelimeleri de kırdım..

Hızlı, keyifli ve heyecan vericiydi..tıpkı suyun üstünde beş yada altı kere seken bir taş gibi..
Çocuksu ama gösterişli hareketini yaptıktan sonra birden suyun dibine doğru inmeye başladı seken taş, öyle ki ne olduğunu anlamadan ayakları yere basmıştı. Basmıştı ama sağlam bir yere değil..
Ayağının altındaki yumuşak ama güven vermeyen kumdan sakınmak için hareketsiz ve sessiz kalmayı yeğledi. Suyun bulanık ve karanlık olma ihtimalinden dolayı gözlerini hiç açmadı. Şimdi olduğu yerde kala kalmıştı. Ne bir inci nede mercan olmadığından, birinin onu bulup tekrar suyun üstüne çıkarması da imkansızdı. Uykusu vardı ve üşüyordu ve birazda kızgındı. Ama kırgın değil. Kırgın olacak kadar hayatta değildi. İnancını yitirmenin bir mabedin altında kalmakla aynı şey olduğunu fark etti ansızın.
Devamı.. seken taşla birlikte ‘deniz’in dibinde artık..